Afrikanın kalbi Nijerya , Afrika’ya Mısırdan sonra ayak bastığım ilk yerdi. Derler ki, "Afrika sizi kabul ederse tekrar çağırır ." Otuzdan fazla çağırdı Nijerya beni. Belki bundandır Afrika rüzgarının beni bir oraya bir buraya savurması .
İlk seyahatimde ,Mısır’dan 7 saatlik bir uçuşdan sonra Abuja’ya indiğimde bir hayli şaşırmıştım.Gündüz başlayan seyahat Mısırdan sonraki Sahranın, aşağılarda sarı bir okyanus gibi dalgalarını izleyerek geçmiş ve gün battıktan sonra saat farkıyla bitmişti . Mevsim farkı nedeniyle Türkiye’de kış iken, inanılmaz bir sıcak ve nemin içinde bulmuştum kendimi .
Zaten hep, Türkiye’ye seyahat dönüşlerinde iç hatlara geçerken zaman kısa olurdu ve mecburen herkes "Bu arkadaş da nerden geliyor böyle şortla , tshirtle?" derlerdi ,hele bir de koşuşturmadan terlemiş bir tip olarak,bakışlarındaki ifadeleri ve tepelerindeki görünmez konuşma balonlarındaki sorularını görüp gülümserdim.
Abuja’ya indiğimde, pistteki tek uçak ve elimdeki valizle pistten havaalanı binasına yürüyerek giderken hala adapte olamamıştım.Ardından, gümrükten geçerken karşıılaştığım ilginç sorular , açılan valizim, pek de alışık olduğum şeyler değildi. Daha sonraki seyahatlerde ilginç kontrollere de denk geldim. Özellikle tatlıyı pek sevip de bulamayan Nijeryalıların müşterilerime götürdüğüm lokumları havaalanında yağmalamalarına zamanla alıştım.
Nijeryalı arkadaşlarımın yanında Lübnanlı dostlarım olmasa gerçekten durumum vahimdi. Gümrük ve pasaport görevlileri , onlara iş getirdiğinizi bilerek, zaman içinde size saygı duymaya başlıyor.
O sabah gün ağardığında , dışarıdan gelen seslere uyandığımda karşımdaki teneke mahalledeki bağrışlar bana "Ben nerdeyim?" dedirtmişti. Lübnanlı arkadaşımın yanından Nijeryalı arkadaşım devir aldı beni ve Kaduna’ya geçerken gerçek Afrikada olduğumu anladığım an o zamandı.
Abuja çıkışındaki Zuma Rock ‘ı ilginç bir kaya parçasıdır ve şehre giriş çıkışta dikkatinizi çeker ve etrafında bir yay çizersiniz. İlk baktığımda "Ben epeyce döneceğim bunun etrafında herhalde." dedim ve nitekim de öyle oldu, hele birde Nijeryalı arkadaşımla Robinson ile Cuma haline dönüşünce…
Başlarında taşıdıkları sepetlerle yüzlerce seyyar satıcı , tenekeli dükkanlar , taksi motorlar arasında dört saatlik yoldan sonra Kaduna’ya geldiğimde burasının eski başkent olduğunu inanmak oldukça zordu. Artık rengimi unutmuştum ve etrafımdaki belki de tek beyaz adamdım . Hele bir de Afrika Güneşi beni birkaç gün içinde kavurunca , yoğurdu tanımayan bir kültürde yanık kremi aramaya başlamıştım. Beyaz adamlar genelde Abuja ve Lagosdan öteye geçmiyor , aslında son seyahatlerimde etrafta çok fazla Amerikan askeri görmeye başlamıştım. Bu da demek oluyor ki eğer yakınınızda Amerikalı varsa emniyettesinizdir.
İlk yerleştiğim otel başlangıçta güzel gibi görünsede balkondan yeşil yüzme havuzunu görünce biraz garipsemiştim ancak ertesi gün kahvaltıya indiğimde karşılaştığım yemek kültürü, hayatta kalabilmek için acil olarak survival moduna geçeceğimi ikazıydı.
Onca çeşidin arasında peynir yoktu , sadece dilim ekmek , margarin ve çayı kurtarabilmiştim , devamında omleti denedim ama acı biberini tecrübe ederek çizgi film karakteri gibi gözlerimin kan çanağına döndüğünü ve gözyaşlarımı tutamadığımı da gördüm . Sonraki seyahatlerimde konaklama için bir evim vardı hatta yemek yapmayı öğrettiğim yardımcım bile vardı . Bu arada Beninliler çok iyi aşçıdır ve yardımcıma yemek stilimizi çabuk kavratmıştım.
Sokakda yürürken enteresan kokuların sebebini daha sonra anladım ki rafine edilmemiş yağmış . Fıstıktan çektikleri yağı rafine etmeden kullanıyorlardı ve bu yağla pişen yemeğin tadı güzel bile olsa, kokusuyla alışması zor bir hal alıyordu.
İnsanın tüm dünyası belirli bir süre sonra midesi etrafında dönebiliyormuş , bunu anlayabilmek için yeterince aç kalmış olmalıydım. Teker teker bütün olasılıkları denemeye başlamıştım ,tavuk ve pilavı denedim , sanırım pilav kötü bir tercihdi , çünkü Türk mutfağından farklı olarak yağsız yapıyorlardı ,daha sonra pizza düşünmüştüm ama bulamadım , Mcdonalds yoktu , Mr.Big vardı .
Ama peynirin olmadığı yerde bu beklentilere girmek yanlıştı. "Onlar ne yiyorlar?" diye düşünmeye başlamıştım , ‘Yarm’ dedikleri patatesleri ekmek niyetine ; bolca yedikleri ‘plantain’ dedikleri muz kızartmasını ve o acılı soslu et yemekleri ise yemek niyetine yiyorlardı. Restorana ilk girdiğimde Nijeryalı arkadaşım elini yıkayıp geldi ve kaşık çatal kullanmadan yemeğe başladı . Bulunduğum çevrenin en lüks restoranındaydım veo bölgenin genel kültüründe elle yemek yeniyordu ancak cok az yerde ve ozel yemeklerde catal kasık kullanıyorlardı.
Daha sonraki seyahatlerimde yanıma konserve , peynir gibi muhtelif ihtiyaç gıdalarını aldım. Bir insan muzla , hindistan ceviziyle uzun süre hayatta kalabiliyormuş , test etme imkanım oldu. Başka bir seyahatte erzakım erken tükenmişti , beni misafir eden işadamı arazide gösterdiği keçiyi ben geri dönünceye kadar kestirmiş ve pişirtmişti. İki saat içinde plastik bir kovada küçük parçalar halinde acılı bir şekilde hazırlanmıştı . İlk teşebbüsümde ağzım alışamamıştı ama aç kalmış olmaktan olsa gerek epeyce yemiştim.
Oradaki bir diğer ömenli konu da şeker ve tuz .İstenmediği sürece sofraya gelmiyordu , hatta şekeri bilmeyenler bile vardı. Nijerya'da bir Lübnanlı dostunuz varsa uzun süre aç kalmazsınız , Abuja’ya her dönüşümde Lübnan restoranına ya da Hilton’da bulurdum kendimi.
Bütün bunların yanında bir meyveyi daldan koparıp yemenin tadını bilen ben, muzu, ananası, hindistan cevizini, şeker kamışını , bizzat topladım . Bir keresinde tatlı krizim tutmuştu , iş yaptığım işadamı beni yeni açtığı pastanesine götürmüştü , kremalı kekleri görünce hepsinden birer tane aldım , otele gelince hepsini dağıtmak zorunda kalmıştım hayal kırıklığıyla. Diyorum ya biraz daha uzun sürse, ‘alive ‘ filmindeki gibi dişmacunu yemek zorunda bile kalabilirdim.
Nijerya’da bir beyaz adamın fotoğraf çekmesi problemdir, nedeni ise BBC’nin geçmişte yaptığı bir belgesel yüzünden halkın genelinin ön yargılı olması ve yasak olmamasına rağmen tepki göstermeleridir . Bunu tecrübeedişim de 4000 Naira ( 40 TL) ve bir saatlik sohbete patladı . İlk olayı yaşadığımda Lagosdaydım , aslında çok da önemli bir manzara olmamasına rağmen arkama Lagos manzarasını alıp yanımdaki Nijeryalı arkadaşa fotğraf makinemi vermiştim . Deklanşöre basmasıyla birkaç kişinin bağrışmaya başladığını farkettik. "Fotoğraf Çekiyorlar!" diye bağırırlarken iki polis geldi ve "Tutuklandın!" diye nezarete götürdüler beni.
Nezaret kapısız bir tuğla binaydı, nezaret de girişin yanındaki kapısız odaydı , camında parmaklık vardı ama Nasreddin Hocanın mezarı misali kapısı yoktu ve içeride bir bank vardı , Nijeryalı arkadaş onlarla epeyce sohbet ettikten sonra rüşvet verip yolumuza devam etmiştik .
İkinci hadise birinci kadar yumuşak geçmemişti , yanımda bir Türk vardı . Türklerle seyahate çıktığımda genelde başına buyruk hareketleri yüzünden çok problem yaşadım . Alakasız bir yerde bir fotoğraf çekilmek istedi , bu bölgede fotoğraf çekmenin problem yarattığını söyledimse de dinletemedim ve olan oldu. Sessiz sakin bir ortamda birden , saldırganlaşmış üzerimize yürüyen bir kalabalığın arasında kaldık.
Bazen yanlış yerde , yanlış hareketlerde bulunabilirsiniz. Neyseki müslüman olduğumuzu belirterek vs. durumdan kurtulmuştuk. Müslüman olan yerlerde fazla tutucu olabiliyorlar .
Nijerya nüfusu tam olarak belirlenemiyor ama en az 180 milyon olduğu söyleniyor , bu nüfusun yarısı Hristiyan yarısı da Müslüman ortalama olarak.
İlk seyahatimde yanıma dolar almıştım , seyyar dövizciler sağlam pazarlık ederler, önce sizden dövizi alırlar sonra naira getirirler , genelde Müslümanların elindedir bu işler. Bir keresinde değişimi yapacak olan kişi anlaştığım rakamı getirmedi, paramı geri isteyince bana sahte dolar getirdi.Eğer uyanık olmazsanız elinizdekinden olabilirsiniz. Bu arada yüz dolar daha makbuldür , 10 luk , 20 lük ve 50lik oldukça kuru da düşer. Tabii ki nairadan dolar almak isterseniz en az yüzde 20 para kaybedersiniz. Bu arada kredi kartı çok nadir yerde kullnılabiliyor , pek çok yerde büyük mağduriyet yaşamıştım ve western union ile para transfer ettirmiştim.
Afrika’da benzinin en ucuz olduğu hatta mazotdan bile ucuz olduğu yerlerden biri Nijerya. Petrol çıkıyor ama rafineri şu an çalışmıyor bildiğim kadarıyla. Bir on yıl önce insanlar petrolü bahçelerinde çıkarıyormuş ve devlet duruma el atmış . Beninden gelip benzin alıp bes lt.lik bidonlarda satıyorlar Benin’de. Benin biraz daha pahalı .Araçlar Türkiye’dekinden kat ve kat daha ucuz , Abuja Hilton’un arka bahçesinde tekerlekleri kilitli onlarca spor otomobil terk edilmiş , Zamanında iş yapmaya gelip geldiklerinde araba almışlar ama giderken satmaya bile gerek duymamışlar.
Sokaklarda , herbir hayvanı yürürken görmek , koşturan kalabalığı görmek , inanılmaz karmaşık trafiğine şahit olmak insana başta şaşırtıcı gelebilir ama insan sonra alışıyor . Tabiat ananın inanılmaz resmi , aniden bastırıp duran şiddetli yağmur ve ardından anında kuruyan toprak sizi farklı bir şekilde Nijerya’ya çekiyor.
Heyecanlı gür sesleri ile bağırarak konuşmaları size başta kavga ediyorlarmış gibi gözüksede tarzları bu .Kavgayı sevmezler , hele beyaz adama saldırganlıkları pek de cesaret ister .
İlk işim için orya gittiğimde "Bir insanın Nijerya ‘da yaşarken neye ihtiyacı olur?" diye düşünmüştüm. Bir ev ve gerekli konfor cihazlarını temin edebilirsiniz. Bir jeneratörünüz olsun yeterlidir , internetten telefona , play stationdan , bir tv’ye. Tamamen beklentilerinizle alakalı.
Bu arada Nijeyalılar pembe dizileri çok severler, iş konuşurlarken bile gözleri televizyonda ‘Africa Magic’dedir. Teatral yeteneklerini takdir etmek gerekir ki.
Müziklere gelince , her yer de müzik çalar ve sizi de ritme sokarlar. Geleneksel giysilerini ve hangi günlerde giydiklerini ve anlamlarını bilmek gerekir. Konuşulan etnik dillerden Housa ve Yorubadan birkaç kelime bilmek her Afrika ülkesinde olduğu gibi bir gülümsemenin arkasından tatlı dostlukları getirebilir.
Buradaki konferanslarda bürokratlarımız Nijerya’ya gidin derler ; ama Abuja’daki konsolosluğa gittiğinizde kapıda beklersiniz , ticaret ateşesi de neden geldiğinizi sorar. Nijerya'da her alanda iş imkanı fazlasıyla bulunmakta ve dünyada yaptığınız yatırımı en hızlı geri alabileceğiniz yerdir. Verdiğiniz çabanın karşılığını fazlasıyla alacağınız yerdir Nijerya.
Türkler genelde ticarete olarak restorant , mobilya satışı gibi işler yapıyor ; susam getirenler var , bir de inşaat firması var yol ve benzeri işeri yapıyor. Nakit paranın döndüğü ülkede ne iş yapsanız para kazanırsınız. Ama bir showroom açılması şarttır çünkü alıcı malı görmek ister çünkü katalogla mal satmak oldukça zordur .
Nijerya , anlaşılmayı bekleyen bir ülke , know-how’a ihtiyaçları var. Evet işçilik çok ucuz ama koordine olmaya ihtiyaçları var . Elektrik problemi var ama neden o hidroelektrik santralleri çalıştırılmıyor . Önümüzdeki yıllarda Orta Afrikadaki petrol hareketi Nijeryayı çok kalkındıracak . İnşaat konusunda inanılmaz bir yol var önlerinde, alt yapı şu an için sadece Abuja’da ve Oteller bölgesinde.