“Agenda mpola , atuuka waka ” yani “Yavaş hareketler sizi daha uzaklara götürür” demiş Uganda atasözü . Ben de Etyopya’dan geçerken küçük adımlarla Uganda, Ruanda ve Burundi ‘yi de gördüm, "Bakalım beni ne kadar uzağa götürecek?" merakıyla .
Sir Winston Churchill’in “ Afrikanın İncisi “ diye adlandırdığı bu ülkeye , belki de Afrika’nın atardamarı Nil Nehri’nin büyük kolu Beyaz Nil’in doğduğu Viktorya Gölü’nde dolayı “ Afrikanın Kalbi” denmeliydi.
Nüfusu 35 milyon ve çok genç , neredeyse 60 yaş üstü çok nadir insan görüyorsunuz. Görürseniz de saygınızı eksik etmeyin , onurlandırılıyor yaşlılar. Nüfusun yüzde 60’ı yaş ortalamasının altında.
Hristiyanlık hakim bir ülke , yüzde 85 ‘in Hristiyan olduğu söyleniyor. Televizyonda, dokununca şifa dağıtan kişilerin reklamları bolca yayınlanıyor, her ne kadar Uganda’da kendilerine denk gelmediysem de inanan bir kesimin olduğu kesin. Yüzde 10 civarı da Müslüman var , Kampala da bir cami de var zaten.
İngilizce konuşuluyor ama halk arasında Gunda ve resmi olarak da Swahili ‘de konuşulan yerel diller .
Toprakların verimliliği ve genel arazinin yüzde 20’sinin göl ve nehirlerin oluşturması ihracatı tarıma yönelik hale getiriyor. Afrika’nın en çok muz üreten ülkelerinden biri. İhracat kalemlerine bakınca balık ,darı , kahve , çay ve pamuk ; dolayısıyla ekonominin %80 ‘i tarım oluyor . Ayrıca çiçekçilik ve altın da ihracat kalemlerinde . Afrika’nın en büyük ikinci kahve üreticisi.
Modern tarım , organik tarım know-how ve ekipmanlarında , pamuk için çırçır makinalarında önemli ve açık bir pazar olduğu kanısındayım. Ayrıca pamuk varsa neden tekstil imalatı yok sorusunu da geliyor insanın aklına . Tekstil üretiminde işçiliğin ucuz olduğunu da düşünürsek bu sektöre de yatırım yapmak gayet mantıklı.
Pamuk, bira, tütün, çimento ve inşaat sektöründe de hareketlilik var , ayrıca Albert havzasında da petrol çalışmaları var.
Nehir zenginliği ve Viktorya Gölünün hediyesi balıkçılık da ülke ekonomisine büyük katkıda bulunuyor. Viktoria Gölü kıyısında yediğim “Tilapia” gayet lezzetliydi. Viktorya Gölü Dünyanın en büyük ikinci tatlı su gölü.
İthalat ettiği ürünlere bakınca tıbbi malzemeler, otomobil yedek parçaları , hububat gibi kalemler bu sektörlere yönelik Türk firmaların değerlendirmesi gereken önemli bir konu , çünkü bu kalemleri Çin’den alıyorlar.
Türkiye ise Uganda’dan susam , ayçiçeği , ham yağ , hayvan derisi ve kahve ithal ediyor. Bu arada yerleşik olan 100’den fazla Türk var ülkede.
Kahvaltı kültürü yok birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi. Matoke dedikleri muzdan yapılan yemeği de tecrübe edebilirsiniz . Ayrıca tavada kızartılmış çekirge ikram edilirse de şaşırmayın. Sevdiklerine ikram ediyorlar. Muzdan yapılmış Maragi diye bir de sert içkileri var . Alkolü de çok seviyorlar , her gece komedyenli barları da hareketlidir .
İlginç ve güzel yasaları da var Uganda’nın . Bir ağaç keserseniz yerine üç ağaç dikmeniz gerekiyor mesela. Ondan ağaç seven ülke diye de anılır.
Kampala’da Ekvator çizgisinde kaptan akan suda yaprakların zıt yönlü dönüşüne tanık olabilirsiniz.
Bisikleti seviyorlar birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi. “Boda Boda” bisikletli ve motorsikletli taksilere verilen ad ve çokca var etrafta.
Başka bir ilginç şeyde , eğer kısa bir telefon görüşmesi yapıp "Geleceğim." diyorlarsa belli ki uykuya gidiyorlardır. Ağır kanlı insanlar , uzun beklemelere Tanzanyalılar kadar olmasa da hazırlıklı olun.
Bütün bunların yanında Bunyonyi Gölünde pigmeler görülebilir , Afrikanın “Big Five” ına ilaveten Gorillerle yürüyüş yapabilirsiniz. Yılan Köyü’nde bir pitonu sevebilirsiniz. Bir de Nil'in doğduğuna inanılan kutsal “Ay Dağları “ ( Rwenzori ) görmeye değerdir.